Ürün’ün kolayca kopyalanabildiği günümüzde organizasyonlar ve İnsan Kaynakları (İK) önemini gittikçe arttırıyor. Bu konuda ahkam kesebilecek otorite niteliğinde biri olmamakla birlikte; bir kaç çok uluslu şirket dışında Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin İK yönetimini başarıyla gerçekleştirildiğini düşünmüyorum.
Özellikle yerli şirketler bu konuda çok başarısız. Hala İK departmanının sadece işe alımları ve kriz zamanlarında topluca işten çıkarmaları yapmaktan sorumlu görüldüğü ve İK yönetiminin bundan ibaret sanıldığı kanaatindeyim.
Bir çoğu farkında olmasa da bu işveren açısından büyük bir olumsuzluk. Üstelik daha vahimi, hiç kabahati olmadığı halde iş gören açısından daha büyük bir olumsuzluk. Sanırım iş görenler bir kaynak olarak kendilerini yönetmek durumunda (!) ve uzunca bir süre daha öyle kalacak.
Kariyerinizi yetenekleriniz ve yetkinlikleriniz paralelinde planlamak ve doğru yerde olmak üzerine büyük ders aldığım bir öyküyü sizlerle de paylaşmak istiyorum.
* * *
Anne ve yavru deve tembel tembel yemeklerini yerken, yavru aniden anneye dönmus ve:
Y: Sana bir şey sorabilir miyim anne?
A: Elbette yavrum sor.
Y: Bizim niye hörgücümüz var?
Anne gururla açıklar:
A: Biz bu hörgüçlerle su biriktiririz yavrum. Bu sayede çölde herhangi birinden çok daha uzun süre susuz dayanabiliriz.
Y: Peki anneciğim, bizim bacaklarimiz niye bu kadar uzun ve ayaklarımız yuvarlak?
“Evladım” der anne deve biraz daha gururlanarak…
A: Bu sayede çölün kumlarında herkesten daha rahat ve daha hızlı hareket edebiliriz.
Y: Bunu da anladım. Peki, kirpiklerimiz niye böyle uzun? Öyle ki, bazen görüşümü bile bozuyorlar.
A: Hayatım onlar gözlerimizi çölün kumlarından korur. Gözümüze kum kaçmasını engeller.
Y: Anladım. Hörgüçlerimiz çölde daha uzun dayanabilmemiz için su depolar. Uzun bacaklarımız sayesinde çölde daha hızlı ve daha rahat hareket edebiliriz. Kirpiklerimiz gözlerimizi çölün kumlarından korur. Fakat anlayamadığım şey: O zaman bu allahın cezası hayvanat bahçesinde ne işimiz var?
Yazınıza bir İK profesyoneli olarak katılıyorum. İK teoreminin ülkemizde bu derece yanlış uygulanmasının başlıca iki nedeni var. Bunlardan birincisi patron ve üst düzey yöneticilerin İK teoremi hakkında bilgisiz olmaları ve dolayısıyla önemini kavrayamamalar. Bu nedenle kendi yapılanmalarında İK profesyonellerinden ne istemeleri gerektiğini bilmemeleri veya İK’nın etkin çalışıp çalışmadığını denetleyememeleri. Siz bir düşünün; meydanı boş bulan insanlar ne yaparlar? Kafalarına göre yaşarlar. İK’cılarda bir parça böyle. Bilgisi az, ağzı bol tipler yarım yamalak şeyler yapıyorlar, olan adaylara, şirket çalışanlarına oluyor. Bu arada terazinin öbür tarafında İK bilmeyen patronlar, yöneticiler var demiştik. İş bilen bir İK’cının da pratikte karşısına çıkan en büyük engel bu iki kademe oluyor. Yapılmak istenen hiçbir yeniliğe, gelişime destek vermeyip, bir de üstüne köstek oluyorlar. Kısacası insana kıymetin az verildiği bir ülkede İK’cı olmak iş bilseniz de, bilmeseniz de zor. Ama iş bilmeyen bu zorluğun zaten farkında olmuyor.
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
Teşekkürler İpek. İşin içinden biri olarak sorunu gerçekten çok güzel özetlemişsin. Anladığım kadarıyla burada asıl can alıcı nokta iş bilen İK’cılar(!) ile işten anlayan patronların eksikliği ve insana değer verilmemesi. Öyleyse bir ek de ben yapayım: "Yapılan işe saygının ve hakkını verme çabasının olmayışı…"
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
@R.Deniz, benim iyi bir İK’cı olmak için ana iki koşulum var 1) kendine güven 2)empati yeteneği. Senin yazdığın işte bu ikisi ile ilgili. Kendine güvenen insan kendisine yapılan yanlışlıklara, çıkardığı işe yönelik yapılan saygısızlıklara, değer bilmezliklere tepki gösterir, mücadele eder. Çünkü emeğine ve kendisine saygısı vardır. Ama kendisine güvenmeyen insan gördüğü değersiz muamele karşısında susar. Hani meydanlarda hep bağırıyoruz "susma, sustukça sıra sana gelecek". İşte bu yüzden. Ağırlıklı olarak kendimize güvenmeyen bir toplumuz biz. İK’cılarımızında bu toplumsal karakteristiğin uzantıları. Kendine güvenmeyen İK’cı değer görmediğinde tepki göstermiyor, "aman sende"ci oluyor, işini savsaklıyor, kıymet görmüyorum diye "öcünü" adaylardan çıkartıyor. Zaten tembel, nasıl olsa kimse takmıyor diye iş de çıkarmıyor. Laflıyor, boş oturuyor, arada bir aptalsı mülakatlar yapıp mülakata gelenleri bunalıma sokuyor. … aman bana bir dokunun, bin işitin.:! 🙂
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
Benim Türkiye’nin en büyük 3 şirketinden birinde bir İK müdürüm olmuştu, benim amirim yani.Mesai saatlerinde masasında göremezdik. Bütün katlarda dolaşıp dedikodu yapar, iki üç saatini de bağlı olduğu GM yardımcısının kapısında topladığı enformasyonu aktarmak için fırsat aramakla geçirirdi. Saat akşam altıdan sonra bilgisayarı başına oturur, varsa bir raporu falan onları yazardı. Bu işte tipik İK’cı profilidir. Bütün şirket ondan korkardı çünkü kafayı birine takarsa işten illaki sonunda atardı. Herkes onun "yalakasıydı" diyebilirm. Bölüm olarak benim orada çalıştığım süre boyunca doğru düzgün hiç proje çıkaramadık. Proje tekliflerini bin tane laf söyleyerek reddederdi. Ben kendisi ile çok büyük bir kavga ettim. Çünkü benim yüksek lisansımı engelledi. Elindeki gücü de böyle pis kullanırlar kendilerine güvensiz insanlar. Kendisinden haftanın üç günü 2 saat erken çıkmak istedim, maaşımdan kesebileceğini, hafta sonu çalışabileceğimi söyledim. İzin vermedi. Hani biz İK’cılar hep "eğitim şart" deriz ….. neredeeeeeee ? Bu kadın…
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
Yönetim toplantısında ürkek bir tavırla da olsa yaptığım konuşma neticesinde şirkette 2 kişilik "iş analisti" kadrosu açtırdım. "Bu şirkette işler artık proje mantığında yapılmalı" diyerek. Ama bunu anlayan genel müdür, müdürler gerek. Haklı olarak ne işe yarayacağını bilmeyenler vardır, anlattık oldu. Küçük bir katkı oldu, mutluyum, mutluyuz.
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
ipek hanım, mobbing derecesine vardı mı bahsettiğiniz olaylar?
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
mobbingden ne anladığnıza bağlı. Mesela ben son 1,5 yılımda iç anadolu /karadeniz bölge sorumlusuydum ve ankara da çalışıyordum. merkez istanbul’du. Mesai bitimine 2 dakika kala lavoboya giderdim ve tam o sırada arar, "işten kaytarıyorsun, neredesin?" diye fırça atardı. Bu kadın yüzünden hiç abartmıyorum kaşım, gözüm seyirmeye başlamıştı. Kelimenin tam anlamıyla bir manyaktı ve bir korku imparatorluğu kurmuştu şirkette.
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
mobbingden ne anladığnıza bağlı. Mesela ben son 1,5 yılımda iç anadolu /karadeniz bölge sorumlusuydum ve ankara da çalışıyordum. merkez istanbul’du. Mesai bitimine 2 dakika kala lavoboya giderdim ve tam o sırada arar, "işten kaytarıyorsun, neredesin?" diye fırça atardı. Bu kadın yüzünden hiç abartmıyorum kaşım, gözüm seyirmeye başlamıştı. Kelimenin tam anlamıyla bir manyaktı ve bir korku imparatorluğu kurmuştu şirkette. Ben ona kafa tuttum ve sonunda istifa etmekten başka çare bulamadım.
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
bu insanların bu mevkilere nasıl geldiğine şaşıyorum bazen… çalışanına yatırım yapmayan, sürekli baskı yapan ve en önemlisi onu tehdit olarak gören yöneticilerle kimse çalışmak zorunda kalmasın…
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
Ben ona kafa tuttum ve sonunda istifa etmekten başka çare bulamadım, beni tüketti. Bölümdeki 17 arkadaştan hiçbiri gıkını çıkarmazdı. O da işin bir başka trajik yönü. Bir sürü süslü, güzel hatun. Yemekhaneye defile yapar gibi girerdik. Havamız boldu ama içimiz boştu. O nedenle ben etrafta çok havalı dolaşan güzel İK’cılara bayağı gülerim. çünkü işin içinde gerçekten olan pek öyle havalı dolanamıyor, olsa olsa yıpranmış ve yorgun bir ifadesi oluyor. Şekil 1a – ben
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.
Bir bölüm müdürü kendi işi ile ilgili bölüm amirleri, üst yönetim, ekibi ve varsa dış müşterileri ile didişir, uğraşır. Gerçekten iş yapan bir İK’cı bütün bölüm müdürler, bütün üst kademe, bütün kalışanlar ve dışarıda işe girmek için bekleyen bin çeşit insanla didişir, uğraşır, sinir krizi geçirir, bunalır, daralır ve işlerini yürütmeye çalışır. Amaç da kendisini yıpratan bu insanları motive etmek, verimliliği arttırmaktır. Herkes İK’dan birşeyler bekler ama kimse İK’nın motivasyonu ve verimliliğini düşünmez.
Bu yorum FriendFeed üzerinde yapılmıştır.