Henüz “eğitim sistemi” diye bir şeyin var olmadığı zamanlar çok uzak sayılmaz. Konuya ilgisi olanlar bilecektir; bu gün adına eğitim sistemi dediğimiz şey, sanayi devriminden sonra oluşan iş gücü ihtiyacı doğrultusunda şekillenmiş ancak değişen dünyaya rağmen fazla bir mantalite farkı yaşamamıştır.
Elbette günün şartlarında değerlendirdiğimizde; üretim için sadece mühendislerin ve kas gücünün gerektiği, pazarın son derece aç olduğu, ürettiğiniz her şeyin satıldığı bir dünyada -doğru değildiyse bile- böylesi bir sistemin ihtiyacı karşılaması mümkün.
Henry Ford‘un meşhur sözünü hatırlayın. Sadece 100 yıl önce, 1910’da “Rengi siyah olduğu müddetçe, istediğiniz renkte araba alabilirsiniz.” demişti. Modell T, 19 senede 15 milyon adet satarak öyle büyük bir başarı yakaladı ki takip eden 45 yıl boyunca bu rekor kırılamadı.
Ford, ancak böyle bir ortamda bu kadar şımarık olma hakkını kendinde bulabilirdi. Fakat tüketici tacı devraldıktan sonra şirketler için hiç bir şey bir daha eskisi gibi olmadı. Geçen kısa zamana karşın bu günün dünyası o günün şartlarıyla karşılaştırılamayacak derecede farklı.
Küresel dünyada (yoksa düz mü demeliydim?) teknoloji ucuz ve herkes tarafından erişilebilir; üretim şartları ise neredeyse eşit. Öyle görünüyor ki şirketlerin elinde fark yaratabilecek yalnızca insan kaynağı (ya da yeni deyişle İnsan Kıymetleri // Human Asset Management) kalmış.
Öyleyse; yaratıcı bir ürün ve/veya marka vaadi için önce çalışanlarınızın yaratıcı olması şart. Daha fazla yaratıcı insan yetiştirmek içinse eğitim sisteminde köklü değişikliklere gidilmesinin gerektiği aşikar.
Yetişen yaratıcı iş gücünden şirketlerde faydalanabilmek için önce işe alımlarda yaratıcılığın önem sıralamasındaki yeri daha yukarılara alınmalı, sonra da yaratıcılık organizasyonun kalbinden desteklenmeli.
Katı yönetim sistemleri ve baskı kuran yöneticiler ancak stress altında gerilen bedenler yaratabilir. Stress, korku ve kaygı ise yaratıcılığın en büyük düşmanıdır.
Unutulmamalıdır ki; uzun mesai saatlerinden ötürü sosyal yaşantısı kalmayan ve yeterince dinlenmeyen birinin sürekli üretken olması da beklenemez.
Yepyeni yaratıcı fikirlerin yeşermesi için en ideali eğlenceli ve huzurlu çalışma ortamlarıdır…
Yazınıza destek olması açısından; okurlara aşağıdaki linkleri de öneririm. (izniniz olursa tabiki)
http://www.temelaksoy.com/2009/09/calisanlar-ne-isterler/
http://www.temelaksoy.com/2009/10/Eglenceli-Bir-is-Ortami-Yaratmak-Ciddi-Bir-istir/
@Engin Tüzün Elbette, dilediğiniz gibi paylaşımda bulunabilirsiniz.